‘Her baskı dönemi kendi sanatını yaratır’
Faşizmin her dönem ilk yöneldiklerindendir sanat. Çünkü insana dair ne varsa faşizm ona düşmandır. Tiyatrodan, müziğe, resimden, heykele ne varsa yasaklayıp, toplumu uzaklaştırmak isterler. Ya sanatı yasaklamaya kalkarlar ya da halkı onlardan uzak tutmaya çalışırlar; ama ‘sanat engellenemez.’
Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu (DKTT) da sokak ve mahallelerde, grev ve direnişlerde, “Seyreden değil, eyleyen olmak” sloganıyla çıkış noktasını yakalayan ve kendilerini otonom olarak tarif eden bir topluluk.
Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu ağırlıklı olarak İzmir’de faaliyet gösteren bir tiyatro grubu. Topluluk, üç yıldır sokaklarda, 1 Mayıs alanlarında, işyerlerinde ve grevlerde, mahallelerde etkin bir sokak tiyatrosu pratiği yürütüyor. Topluluk üyeleri asıl olarak kuruluş tarihini 1996 yılına kadar götürüyor.
Şimdilerde Alman yazar Wolfgang Borchert’ın “Dışarıda Kapının Önünde” adlı anti-militarist oyununu sahnelemeye hazırlanan Duvara Karşı Tiyatro, ‘savaşa hayır diyen herkesi’ oyuna davet ediyor.
Topluluğun üyeleriyle, iktidarın sanata müdahalesini, KHK ile ihraç edilen DTCF Tiyatro Bölümü hocalarını, sanatta kadını ve sanatın direnişte kapladığı alan gibi epeyce geniş çerçeveli bir sohbet gerçekleştirdik.
Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu’nun kurucularından Vedat Kuşku, 80’lerde bile sanata bu kadar direkt müdahale edilmediğini hatırlatarak, 80’lerde TRT yayınlarında belli başlı grupların çıkmasına izin verilmediğini ifade etti. Vedat Kuşku “Grup Yorum, Orhan Gencebay, Bülent Ersoy devlet kanallarına çıkamazdı. Ama bu döneme baktığımızda sanat üzerinde baskılar çok daha fazla arttı. Son KHK’lerle birlikte birçok sanat ve tiyatro evinin kapatıldığını görüyoruz” dedi.
‘DAHA DA GÜÇLENEREK GELECEĞİZ’
‘’Baskıcı zihniyetin ilk icraatlarının, kurumların kapatılmasının kökenine bakıldığında din olgusunun ilk yayıldığı toplumlarda sanatı ortadan kaldırmak ve yasaklamak olduğunu görürüz” diyen Vedat Kuşku, şöyle devam etti:
“Halkı bilinçlendirmek istemiyorlar. Her dönem faşizan zihniyet ilk olarak sosyalistler ve gazetecilere yönelir. Daha sonra sıra sanata gelir. Şu an bu faşist evrenin sanatçılar kısmındayız. İşi gücü sanat olan insanların bile cezaevlerine tıkıldığı bir dönemdeyiz. Sanat yasaklanamaz. AKP’nin anlayamadığı mevzu da bu. Sanat, kendi küllerinden doğar. Sanat, bu koşullarda daha da devrimcileşerek gelecektir.’’
Vedat Kuşku, AKP’nin yürütmeye çalıştığı şeyin savaş olduğunu vurguladı: ‘’Ne oldu şimdi. Akademisyenleri uzaklaştırdılar; dört duvar arasında değil amfilerde ders vermeye başladılar. Yeni Kapı Tiyatro’sunu kapattılar, tiyatrocular sokaklarda tiyatro yapmaya başladı. Bu bir savaş. Savaş illa da tankla topla olmaz; bu ideolojik bir savaş. Onlar bir hegemonya dayatıyorlar bizler de kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Bizim yolumuz belli, sanat yolu. Ve hiçbir zaman bundan vazgeçmeyeceğiz.”
Son dönemde kapatılan Mezopotamya Kültür Merkezlerine dikkat çeken Vedat Kuşku, ‘’Diyarbakır’da refleks olarak dört duvarın arasından ayrılmış yeni bir sahne kuruldu. Aslında, yeni açılan bu kurumların daha da güçlenerek geldiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
‘TİYATROLAR DERNEĞİ ALTINDA BİRLEŞİYORUZ’
Vedat Kuşku, İzmir Tiyatrolar Derneği adında İzmir’de bir yapı kurduklarını belirterek, tüm tiyatroları kapsayan bir çatı olmayı hedeflediklerini şöyle aktardı:
“Şu an 28 tiyatro grubu var. Ortaklaşıyoruz. Bu baskı daha da birleştirici oldu. Belki hiçbir platformda bir araya gelemeyeceğimiz gruplarla bir araya geldik. Artık ortak hareket edebiliyoruz. Bu cuma günü bir toplantımız var 27 Mart’ta bir tiyatro festivali düzenleyerek bunu DTCF’deki hocalara atfetmek istiyoruz.
Bir yerlerden başlamak lazım. Bu düzen içerisinde hiçbir birey özne değil. Nesne bilincine varıp özneleşme süreci cesurlukla alakalı bir durum. İnançla alakalı bir şey. Biz tiyatro gruplarının daha fazla cesur olması gerekiyor. Bu dönem örgütlenme açısından da çok önemli. AKP’nin tabanına dönük oyunlarda oynamalıyız. Tartışmayı buraya çekmemiz gerekiyor. Biz çocuk oyunlarından ulaşmaya çalışıyoruz tabana ve bu şekilde derdimizi anlatmaya çalışıyoruz.”
‘SANAT BU DÖNEM DE ROLÜNÜ OYNAYACAK’
Bu dönem, sokakta sanat, halk için sanat ve değişim için sanat gibi tanımların daha da ön plana çıkacağını vurgulayan Kuşku, yaşanan bu dönemin halkla bir buluşma sağlayacağını söyledi. Kuşku sözlerine şöyle devam etti: ‘’Eğer zaten bunun üzerinden çaba harcamazsak sanat diye bir şey olmayacak. Sonuna kadar sanat adına cesurca her şeyi yapmalıyız. Sanat bu dönem de rolünü oynayacaktır. Her baskı kendi sanatını yaratmıştır. Her çelişki kendi sanatını doğurur. Gezi sürecinde bunu kısmi olarak yakaladık. Hedefi çok belirginleştiremediğimiz için onlar biraz da suya yazılmış sanat olarak kaldı. Bunu daha da kurumlaştırmalıyız. Bu dönemin sanatı da bu. Eskiden şöyle derdik; ‘değişmek isteyen seyirciyle buluşmak istiyoruz, bu dönem öyle demiyoruz. Zoraki değişeceğiz ve biz de bu süre içerisinde elimizden gelen her şeyi yapacağız.”
‘KADIN ERKEKTEN DAHA FAZLA SANATTA YER ALMALI’
Duvara Karşı Tiyatro’nun emekçilerinden Dilek Bulut da sanatın düşüncelerin en rahat ve özgür şekilde ortaya çıkarıldığı bir alan olduğunu, bu yüzden de iktidarların direk sanata yönlendiklerini ifade etti.
Sanatta kadının yerinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Bulut, “Erkekler bir şekilde kendilerini ifade edebiliyor. Ama kadınlar hep bir yerlerde kapalı ve kısıtlı imkanlarla kendine alanlar açıyor. Bu nedenle sanatta kadının yerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum” dedi. Kadınların sesini duyurabilmeleri için sanatta erkeklerden daha fazla yer alması gerektiğine dikkat çeken Bulut, ‘’Hakkımız olan, talep ettiğimiz birçok şey var. Bunu da sanat yoluyla idrak edebiliriz. ‘Dışarıda Kapının Önünde’ savaş eleştirisi yapan bir oyun hazırlıyoruz şimdi. Bu oyunu, savaşın bu kadar tırmandırıldığı bir dönemde önemli buluyorum” şeklinde konuştu.
Dilek Bulut, Çarşamba günü ‘Dışarıda Kapının Önünde’ adlı oyun için herkesi izlemeye davet etti.
‘HER YASAK KENDİ SANATINI YARATMAYA DEVAM EDECEKTİR’
Sanatın tahakküm altına alınmaya çalışıldığını ifade eden Duvara Karşı Tiyatro’nun bir başka emekçisi Oktay Dallı ise, “sanat ilk saldırdıkları alanların başında gelir. Muktedirlerin korkusudur tiyatro, müzik ve sanat. Biz de böyle bir dönemde onların korkularını daha fazla büyütmek için uğraşacağız. Baskının ve sansürün arttığı dönemler, direnişin ve onunla paralel sanatın da güçlendiği dönemlere denk gelir. Biz de tiyatroyla güç katmaya çalışıyoruz mücadeleye” şeklinde konuştu.
Oyunlarını sık sık sokakta toplumla iç içe oynadıklarını belirten Oktay Dallı, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Oyunlarımızın hepsi politik zaten. Düşüncelerimizi topluma bu şekilde anlatmaya çalışıyoruz. Sanata duvar örülemeyeceğini artık öğrenmeleri gerekiyor. Çünkü her yasak kendi sanatını yaratmaya devam edecektir.”
Kaynak: firatnews.biz